Yalova İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Çiftlikköy

 

ÇİFTLİKKÖY

İstanbul-İzmit-Yalova karayolu üzerinde ve Yalova’ya 4 km. mesafede bulunan Çiftlikköy, kolay ulaşımı ile Yalova’nın en işlek, hareketli ve çekici ilçelerinden biridir. Çiftlikköy’ün geçmişi oldukça eskiye dayanır. Yörenin ilk adı Pylai’dir. Yörede, Helenistik Çağ’dan Bizans Çağı’na kadar çok sayıda ve değişik zamanlara ait yazıt ele geçirilmiştir. Adına ilk olarak 4. yüzyılda rastlanmaktadır. Yerleşim alanı; 11.yüzyılda, bugünkü Hersek Köyü’nün yanında önemsiz bir yerdi. Iustinianos devrinde Hersek-İznik yolu önem kazanınca, Pylai kenti de büyük gelişme göstermiştir. 1097 yılında 1.Haçlı Seferi’nde, Latin ordularının bir kısmı buradan geçmiştir. 1146’da Manvel Komnenos bir takım Hristiyan göçmenleri Pylai’ye yerleştirmiştir. 93 harbinden sonra Bulgaristan’ın Şumlu kasabasından gelenler tarafından iskan edilen bölgeye, 1923’ten sonra Kafkasya’dan gelenler yerleşmiştir. Çiftlikköy, eski Roma İmparatoru Büyük Constantinus’in annesi Helena’nın doğduğu ve adını verdiği Helenopolis Şehri’nin bulunduğu yerdir. İlçedeki Karakilise kalıntıları, Helenopolis kalıntılarıdır.

Çiftlikköy adı, 1932 yılında, Atatürk tarafından verilmiştir. Eski adı Kadı Çiftliği böylece kaldırılmıştır. Atatürk’ün gelip kahve içtiği ve bir müddet dinlendiği ev halen korunmaktadır.

Çiftlikköy; 6 Haziran 1995 tarihinde 550 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile İlçe statüsü kazanmıştır.
Çiflikköy İlçesine bağlı 1 belde, 1 bucak ve 9 köy bulunmaktadır.

Bunlar sırasıyla şöyledir;

Taşköprü Beldesi
Kılıç Merkez Bucağı
Gacık Köyü
Sultaniye Köyü
Burhaniye Köyü
Çukurköy
Denizçalı Köyü
Dereköy
İlyasköy 
Kabaklı Köyü
Laledere Köyü

İlçenin geçim kaynağı olarak sebzecilik, meyvecilik, çiçekçilik ve tarımın yani sıra sınırlı da olsa hayvancılık yapılmaktadır.

KARA KİLİSE

Yalova’nın 3 km. kadar doğusunda, Çiftlikköy İlçesi Sahil Mahallesi’nde, Başkent 1 Sahil Sitesi içinde bulanan Kara Kilise’nin İS.6’cı y.y. da hamam, 8–9 uncu y.y. da kilise olarak kullanıldığını ileri sürmektedir.

Yine bazı kaynaklarda; Kara Kilisenin, Roma dönemine ait bir su mimarisi olduğu, Bizans döneminde kilise haline getirildiği, her ne kadar dört köşede kapalı birer mekân halinde bulunan exedraları ile Bizans mimarisinin çok kullanılan bir tipi olan Kapalı Yunan Haçı Planı gösteriyorsa da, bir apsisin bulunması ile dikkat çektiği belirtilmektedir.

Normal kiliselerin yönlerinden farklı olarak, kuzey-güney ekseninde uzanan Kara Kilise’nin: kuzey-güney doğrultusunda uzunluğu 13 m. doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 10 m.dir. Eksen kalınlığı ise 5.50 m.dir.

Görüldüğü gibi, haç şeklindeki yapının kuzey-güney doğrultusu, doğu batı doğrultusundan uzundur. Buradan yaklaşımla Latin haçı görünümüne daha yakın olduğu söylenebilir. Haçın doğu ve batı kollarının güneyinde, birer köşe odacıkları vardır. Doğudaki odacığın doğuya, haçın doğu koluna ve naosa açılan üç kapısı vardır. Batıdaki odacığın ise batıya ve haçın batı koluna açılan kapıları bulunmaktadır.

Sanat tarihçileri, doğudaki odacığın, dışarıya açıklığı olması nedeniyle papazların ayine hazırlanması, cin çıkarma ve kutsal yağın sürülmesi gibi amaçlarla kullanıldığını, batıdaki odacık ise, bir takım kutsal eşyaları muhafaza etmek maksadıyla kullanıldığını düşünmektedirler.

Haçın doğu, batı ve kuzey kollarının uçları açıktır. Kuzey kolu ekseninin her iki yanında da, çıkış açıklığı vardır. 5.50 m. çapındaki kubbe, 8 pencereli bir kasnak üzerinde yer almaktadır. Ancak kubbenin üst kısmı tamamen açıktır.

Hemen hemen Kara Kilise’nin de içinde bulunduğu alan, Bizans döneminde Pylai olarak tanınan bir yerleşim yeriydi. Sahilde, dönemin ileri gelenlerinin yazlık sarayları vardı. Varlığı İS.4. y.y.dan beri bilinen Pylai, en güzel günlerini 11 ve 12 . y.y.da yaşamıştı. Günümüzde Başkent 1 Sahil Sitesi’nin hemen batısında bulunan Huzur, Buşra, Beste Sahil Siteleri’nin önündeki sahilde antik bir liman, bazı su kemeri parçaları ve kalıntıları görülmektedir. Kara Kilise civarında çok sayıda stel çıkarılmış olup, bunların bir kısmı İstanbul Arkeolojisi Müzesi’nde teşhir edilmektedir.